Main logo
Sepetim
Sepetinizde ürün bulunmuyor.
Anasayfa thumbnail image
Anasayfa thumbnail image
Anasayfa thumbnail image

1947'de Mardin Şar Mahallesi'nde doğdum. 9 çocuklu bir ailede büyüdüm. İlkokul yıllarından itibaren çalışma yaşamının bilfiil içinde yer aldım. 

Okuldan sonra ve yaz tatillerinde babamızın Mardin'deki terzi dikimevine gider, kardeşlerimle beraber babama yardımcı olurdum. Terziliğe ilişkin temel bilgileri daha 14 yaşında öğrenmiştim.

15 yaşında İstanbul'a ağabeyimin yanına giderek ticaret hayatına atıldım. Şişli'deki dikim atölyesine gidip ona yardımcı oldum, para kazanmaya başladım.

18 yaşıma geldiğimde, Kapalıçarşı'daki büyük dayım beni çarşıya çağırarak kuyumculuk zanaatiyle tanışmama vesile oldu.

21 yaşında kendi dükkânımı ve karşımdaki dükkânı tutarak ilk defa Kapalıçarşı'da dükkan işletmeye başladım. Karşı dükkâna kardeşlerimi de çağırarak onların da çarşıya gelmelerine vesile oldum. Bu yüzden ismimizi The Brothers Jewellery olarak koyduk.

1977'ye kadar bu iki dükkânda ticari faaliyetimizi sürdürdük. O sene şu an içinde bulunduğum dükkânı tuttum. Kardeşlerim halıcılık zanaati ile uğraştılar, ben ise kuyuma devam ettim. Çünkü kuyumu, gümüşü seviyordum.

Bu alanlarda çarşıda ilklere imza attım. İlk defa gümüş olarak kol düğmesi ve kravat maşalarını ben ürettim. Erkek gümüş yüzüklerinde o yıllarda farklı modeller üreterek sektöre yön verdim.

Mesleğe karşı aşırı bir hevesim vardı. Dünyanın her yerinden takı topluyordum ama en çok Afganistan, Hindistan, Türkmenistan, İran, Yemen, Tibet, Endonezya, Fas, Gürcistan, Rusya, Polonya takılarını topluyordum.

Daha sonra Amerika'ya taşınan ağabeyimi ziyaret ettiğimde, orada kuyumculuk alanındaki yabancı dergileri topluyor, altın modellerini üretiyordum.

Bu sayede dükkânım Amerikalı ve Avrupalı bürokratların sıkça uğradığı bir adres haline geldi. Özellikle cumartesi günleri burada ikamet eden konsolosluk çalışanlarının tercih ettiği bir durak oldum.

I. Bush ve Clinton hükümetlerine hizmet eden bürokratların Türkiye ziyaretlerinde mutlaka uğradığı bir dükkân haline geldim.

Bana her zaman “İşlerini büyüt, çok büyük işlerle uğraş” diye tembih eden meslek erbapları oldu. Ben bu yolu tercih etmiştim. Esnaflığı seviyordum. Hep derdim ki: “Büyük işin derdi büyük olur.”

Hâlen aynı yerimde esnaflığıma devam ediyorum. 

Bana hep soruyorlar:

“Hayatta ne olmasını isterdin en çok?”

İnsanlara gümüşü anlatmak isterdim.

O metalin içine saklanan sessiz zarafeti, işçiliğin sabrını, ateşin içinden geçerken kazandığı ruhu...
Şimdi kimse gümüş nedir, farkında bile değil. Sadece bir parıltı sanıyorlar.

Belki de bu yüzden bu kadar kederliler. Çünkü hiçbir şeyin derinliğini hissetmiyorlar.

Bir yüzüğün iç yüzeyinde gizlenmiş bir çizginin, bir telin kıvrımında saklanan niyetin ne demek olduğunu bilmiyorlar.

İnsanlara gümüşün sırrını anlatabilmek isterdim.

O zaman yüzeyin altındaki güzelliği fark ederlerdi.
Sadece süs değil, hatıra da taşıdığını; bir parça gümüşün bazen bir ömür anlattığını...

Belki o zaman kendilerini de, birbirlerini de daha iyi anlarlardı.

Belki kendi hikâyelerini bile yeniden şekillendirebilirlerdi.

Artık yaş gereği bunu anlatamasam da, benim yerime bu mesleği çok iyi öğrenen oğlum sizlere aktarabilir.
Bayrağı ona teslim ettim. Zaten şu an gördüğünüz modeller onun eserleri.

Dükkânımızın adresi belli, gelmek isteyenlere kapımız açık.

Hepiniz sevgiyle ve sağlıcakla kalın.

Anasayfa thumbnail image
Anasayfa thumbnail image
Anasayfa thumbnail image